Bu makalemden esinlenerek yazdığım şarkı bestesi ve sözleri için: TIKLA
Meyhaneyi severim nedendir bilmiyorum, makalemi yazdıkça öğreneceğim. Amacım Meyhaneler ile ilgili Şarkı sözü yazmak, ama meyhanelerin sevdiğim tarafını hatırlamam ve bilmem gerek ki tasviri onun üzerine kurayım. Belki de çocukluğumdan kalan gençlik günlerimi anıyorumdur. Sözlükten araştırdığımda Meyhane kelimesi içkili mekan anlamına geliyor. "Mey" kelimesi farsça kökenli olup içki veya şarap, "hane" kelimesi de farsça kökenli olup ev, ev halkı veya mekan anlamları taşıyor.
Meyhaneler, Tavernalar çoktu o zamanlar, Tavernaları ayrı bir kenarda tutacağım, onlar genellikle ailelerin gittiği, sahnede bir piyanistin org(klavye) çalarak yemekli ortamlarda insanları eğlendirdiği mekanlardı.
Rakı ucuzdu, içtin mi uyuşturur, tadı acımtırak ama içerisine eklenen anason ona hoş bir tat verirdi. Susuz içilen rakının ağzı birden kavrayışı bir yakışı vardır. Bu nedenle insanlar şakalaşmak için bu durumu bilmeyen genç birine, yada kendisine güvenen bir kişiye, bir parça ekmeğe susuz rakıyı dökerek, onu yiyene ödül verirlerdi. Bir kere denedim berbat bir şey, dilim damağım kurudu.
Şarkıları vardı meyhanelerin, genellikle, ayrılık, hüzün içeren şarkılardı. Bu şarkılar sanki acılarına merhem olurdu insanların, şarkı dediğin böyle acılı olacak derdi kimileri, bence hoş şarkılardı, içkinin yanında meze gibiydi sanki. İnsanlar çakırkeyif (Hafif alkollü) olduğunda kimi şarkıyı söyler, kimi ağlardı, kimileri de kahkahalar atardı. Konuşmaların uğultusu vardı, uğultudan ne söylendiği anlaşılmazdı. İnsanlar kardeş gibiydi sanki, dertleşirlerdi, ağızlar pelte pelte konuşurdu. herkes anlatırdı bir şeyler.
Çoğunlukla insanlar rakıyla birlikte ciğer, peynir, kavun yerdi. İçki ile getirilen mezeye, çilingir sofrası denilirdi. Rakı'da et olmazsa olmazdı, Et'in Rakı'nın zararlı etkilerini aldığına inanılırdı. Çilingir sofrası adının verilmesinin nedeni, insanların içkinin etkisi ile dillerinin çözüldüğü, bu nedenle, en ücra sırlarını dahi içki masasında açıklaması olduğu söylenir.
Genellikle meyhane mekanı, beş altı masadan oluşmuş küçük bir Yer'di. İçeride sigara dumanından dolayı sis oluşur insanlar birbirini zor görünürdü. O zamanlar sigaranın zararları bilinmezdi, ben de gençlik yıllarımda başladım sigara içmeye, zararlarını öğrenince de bıraktım, ama bu sefer de şişmanladım, spor filan da fayda etmedi. Konumuza geri dönelim.
Meyhaneci, sevilen bir meyhane plağını plakçalara (pikap) koyar çalardı. Plaklarda küçük bir cızırtı sesi oluşurdu, hatta her bir turda bir yerde o cızırtı fazladan oluşurdu, kimse aldırış etmezdi, önemli olan şarkı idi. Küçük bir hoparlörler tavana asılır ses oradan gelirdi. Stereo ses (iki ayrı ses, iki ayrı hoparlör) sonradan icat edilmişti bu buluş sese bir derinlik kazandırmıştı. Bu buluş radyolarda kullanılmaya başladığında radyonun adı FM radyosu olmuştu. FM radyo da sesler daha temiz ve stereo olarak çalınmaya başladığında yeni bir devrim yapılmıştı, cızırtı kaybolmuş ve radyolarda hoparlör sayısı ikiye çıkarılmıştı, daha önceleri radyoda sesler tek ses idi, bu nedenle de radyoda tek hoparlör mevcuttu ve ses kalitesizdi, ama hepsinin ayrı bir tadı vardı. Bazı meyhaneler Polis radyosu kanalındaki müzikleri meyhanedeki radyosunda çalardı, adı FM Polis radyosu idi.
Rakı kokardı meyhanenin içi, anason kokusu. Küçük bir soba yakılırdı, bazen kömürü biter, içerisi serinlerdi ama kimse aldırış etmezdi, önemli olan sohbet, şarkılar ve içkinin verdiği uyuşukluk idi.
Bira içilen meyhaneler vardı, en çok içilen bira, Fıçı biralardı, gerçekten lezzetli oluyordu, fıçı biralardan sonra Tuborg ve Efes pilsen biralar içilirdi, fıçı biranın lezzeti nereden geliyor bilemiyorum, belki de fıçının kendi tadıdır. Meyhanenin dışında Koca Fıçılar bulunurdu içleri bira ile dolu, diğer biralar kutu ile satılırdı. Fıçı bira istediğimizde, fıçılardan, kocaman bira bardağımıza, bira doldurulur yanında küçük bir tabak içerisinde çerez verilirdi. Bira meyhanelerinin tutulma sebebi, biranın lezzeti, ucuz olması ve sohbetlerdi. Ama bazı kimseler sarhoş olmak için çok içtiğinde gene hoş olmayan kavgalar, bağrışmalar, dengesizce evin yolunu tutmalar oluşurdu. Bu mekanlarda da plak çalınır meyhane şarkıları dinlenirdi.
Gazinolar da O zamanların mekanlarındandı, gazinolar da içkili ortamlardı, farkı; sanatçı sahnede canlı olarak seyredilir ve içkinizi yudumlanırdınız. Meyhaneler de bodyguard bulunmazken gazinolarda bulunurdu, sebebi içkiyi fazla kaçıran vatandaşın olay çıkarması idi. Gazinoya bir kere gittim, erkek kadın bir arada, fakat aile ortamı değildi, kadın masana geliyor birlikte içkini içiyorsun, sahnede sanatçıyı seyrediyorsun, Sanatçı denilen kişi de sesi güzel olan ama ünlü olmayan o yörenin insanlarından biri olurdu. Sonra istersen masandaki kadınla birlikte oluyorsun. İşin çivisi çıkmıştı (Yozlaşmıştı) yani. zaten bu nedenle de gazinolar şehir dışına alındı. Bir müddet sonra da yok oldular.
Benim sevdiğim mekan meyhanelerdi, o sıcacık sohbetlerdi.
Fazla içtiğinde ki ona zom olmak denirdi, ayakta zor dururdun, dilindeki konuşmalar asla anlaşılmaz, yalpalaya yalpalaya evine gitmeye çalışırdın, nedendir bilmem ama kendini kaybetmiş (zom olmuş) insan evin yolunu bulurdu, yolda düşer, üstü başı toz içinde kalır, elbise parçalanır, o halde evine varırdı. Eve gelince de başını yastığa koyduğunda midesi bulanır kusardı. Soğukta üşüttüğünden dolayı hapşırır, soğuk algınlığı yaşardı. Çaresi nane limon kaynatılıp içilecek ve ılık bir duş alınacaktı. Baş ağrısına da çare, aspirin içmekti.
Ben bir kere zom oldum, gerçekten de eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum, sabah kalktığımda üzerimde ceket, pantolon ve elbisem çamur toz toprak içerisinde, yırtık pırtıktı, boynumda kravatım duruyordu, komikliğe bak, yataktayım yatmışım, evin kapısını anahtarımla açmışım, tabi kusma da var, başım da çatlayacak gibi de ağrıyordu, şu rezilliğe bak, hayatımdan bir an silinmiş. Sonradan hatırlamaya başlıyorum, bir yetmişlik içmiş, demiryolunun içerisinden eve gelmiştim, Allah korumuş kazadan beladan. Bu olay benim için zom olana kadar içmemin sonu oldu, hep çakırkeyif olana kadar içtim, bir duble yani, çünkü önemli olan sohbet, hafifçe içkinin verdiği uyuşukluk, rakının tadı, mekan ve şarkılardı. Hala nadiren de olsa hep bu düşünceyle çakırkeyif olana kadar içerim, fazlasını değil.
Vallahi yazıma başlarken meyhane şarkısı yazayım besteleyeyim düşüncesinde idim, sonradan o günleri hatırladıkça içimden yazmak dürtüsü geldi, iyi oldu yazdım, yazdıkça hatırladım, hatırladıkça mutlu oldum, neden meyhaneleri sevdiğimi kavradım. Mademki ben bir blog yazarıyım , O halde bu duyguyu okurlarımla paylaşmalıyım düşüncesi ile yayınlıyorum. Sağ olun bana bu güzel duyguyu yaşattığınız için. Hoşça kalın.
Bu makalemden esinlenerek yazdığım şarkı bestesi ve sözleri için: TIKLA
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Ne Düşündüğünüzü Yazın (Comment)